“Mayıs’ta sat” sendromundan korkun

29.04.2014 14:27

Haftada bir kez yazmanın bir handikapı var: “Faniyatı” aşıp gelecek nesillere mesaj veren makaleler kaleme almak istiyor insan. Hani, bir sonraki yazıya kadar tartışılsın, yaptığı öngörüler ve açtığı vizyon pencereleri ile nefes kessin.

İllevelakin biz—yani kendine stratejist diye hiç bir lügatta olmayan   bir unvan layık gören—sefiller vizyon ve ileriyi görme konusunda alkolik köstebekler kadar beceriksiziz.  Bilgi ve yeteneğimizin kifayet etmediği yerde bir Zeplin kadar dev egomuz devreye giriyor neyse ki.  Bu yazıda size yaz aylarında dünya piyasalarının yol haritasını çizeceğim. “Mayıs’ta sat sendromu” başlıyor olabilir diyorum. Yani, çok belirgin panik atağı veya ayı pazarı riskleri yok, ama piyasaları yukarı itecek barutun bitmesi ile yerçekiminin kurbanı olabiliriz.

Nedir bu “Mayıs’ta sat sendromu? 

Deyimin tamamı “Mayıs’ta sat, Cadılar Günü (ABD’de Ekim’in son günü) mala gir” şeklinde.  İngiltere’de başlayan ve nerdeyse 100 yüz yıllık bir geçmişi olan bir “kocakarı yatırım felsefesi” bu.  Çok uzun süre bizim gibi ekonomistler (inanın stratejistten pek de farkı olmayan, branşlarına  Nobel verildiği için popişi kalkan bir dizi  sahte biliminsanı)  tarafından “batıl inanç” diye burun kıvrıldı.   Fakat, son yıllarda yapılan empirik araştırmalar “Mayıs’ta sat’ın” 32 ülkeden 31’nde geçerli olduğunu ve Mayıs-Kasım arasında piyasalarda getirinin diğer altı aylık döneme nazaran belirgin ölçüde düşük gerçekleştiğini ispatladı.

Niye böyle oluyor?  Bilmiyorum, belki yaz rehaveti, belki de Batı’da kurumsal portföylere para girişinin sadece yılbaşında yapılması. Her sene de tutmuyor bu batıl inanç, mesela geçen sene tutmadı. Ama bu sene tutabilir. Niye diye sorarsanız, öncelikle S&P500 gibi dünya önderi hisse endeksleri F/K bazında artık oldukça pahalı. Buna karşın, dolar endeksi  ve halen %2.67  olan, tüm dünya için kıstas teşkil eden ABD 10 yıllık DİBS faizi çok düşük.  Türkiye’nin mensubu olduğu Gleişmekte Olan Ülkeler-Piyasalar (GOÜ-GOP) varlıklarına dönersek, hisseler hala ucuz, ama hiç bir cazibe de yok. Rusya’nın durumu malum, Ukrayna’yı kazanacak, ama yaptırımlar ekonomisini batırıyor. Çin’de yavaşlama sürüyor ve tüm emtia ihracatçılarını da olumsuz etkiliyor. Brezilya, Türkiye, Hindistan ve Güney Afrika’da gittikçe katılaşan ve faiz önlemine de pek cevap vermeyen bir enflasyon problemi var.  Daha da kötüsü, Gelişmiş Ülkeler’de ekonomiler hızlanırken, GOÜ’de tahminlerin aksine, böyle bir trend mevcut değil.

Yatırımcıların yaz tatilinden feragat edip mala girmesi için yeni hikaye lazım Mayıs’da, ama onun yerine tatsız haberler geliyor.  Önce şu Odin’in cezası Ukrayna Krizi’nin sürmesi. Putin ayağını çabuk tutup işgal etse de Doğu Ukrayna’yı ABD cezayı kesip belirsizliği bitirse. Bu kriz kangren gibi sürdükçe, güveni azaltıyor. Eğer Rusya resesyona girer, yaptırımların korkusundan petrol fiyatları da artarsa AB’yi  resesyona bile sokabilir Ukrayna konusu.

En kötü haber ise halen merkez bankası başkanları arasında en üçkağıtçısı olan Mario Draghi’den geldi. Alman parlamenterlere yaptığı bir sunumda piyasaların ağzını sulandıran 1 trilyon Euro’luk QE’in yakın gelecekte mevzu bahis olmadığını açıkladı. Bir aydır bu satırlarda aynı anafikri inceledim. GOP ve TL cinsinden varlıklarda yaşadığımız harklude rallinin dünyanın bize karşı aniden artan şizofren teveccühü ile hiç bir ilgisi yok. Fed, Bank of Japan ve AMB ülkelerinde getirileri düşük tutarak kurumsal parayı bizim gibi ülkelere itiyor. Eğer AMB QE’den cayacaksa, itilecek para da azalır.

Tabii, hala en cömert merkez bankası Fed, ama o da yavaş yavaş arpayı kesiyor. Yarın QE’den bir 10 milyar dolar daha kesilecek. Yaz aylarında biraz karamsar olmamın bir diğer nedeni ise ABD ekonomisinin gittikçe hızlanması. Yellen güvercin olabilir ama sonunda işsizlik sıfırlanır, enflasyon da yeniden kıpırdanmaya başlarsa ister istemez faiz artıracak. Şimdilik böyle bir  tehlike yok, ama yaz aylarında ABD ekonomisinde “çıktı  açığının” kapanacağına dair bahse girerim. Yatırımcı, güçlenen ekonominin şirket karlarına olumlu etkisi ile yüksek faizin korkusu arasında bocalar.

İşte böyle ne akan ne kokan   bir global arkaplanda bizim piyasalara dönüyorum. İyi haber, kötü haber yok. Kötü haber de; iyi haber yok. Politika sahnesine bakalım. Mart’ta bir çok yorumcu AKP’nin dehşet oy kaybedeceği kehanetinde bulundu,  kurnaz yatırımcı tersine bahse girdi ve büyük para kazandı. Ama cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın kaybedeceğini düşünen yok ki?  NEYİN tersine bahse gireceksin? 

TCMB yarın Enflasyon Raporu sunumunda bir süre daha faizleri indiremeyceğini açıklayacak. İndiremez, çünkü faiz indiği anda, sıcak para tüyüyor. Yerli de derhal dövize geçiyor. Önce enflasyon durulacak, sonra Türkiye’nin iyeliştiği algısı güçlenecek ki faiz indirimi piyasalara zarar vermesin. O  şartlar da cumhurbaşknalığı seçimlerinden önce zor.

Nisan’da reel sektör ve tüketici güvenindeki artışı satın alabilir miyiz?  Yok canım, 17 Aralık operasyonunu şoku atlatılıyor, ama öyle fazla bir iyimserlik de yok insanımızda. TCMB faiz indirmeden canlanmaz dayanıklı tüketim malları, konut ve otomotif gibi anahtar endüstriler.

Son iki haftada BİST ve TL dar bir bantta gitti-geldi yapıyor. Bence Mayıs’da da bu durum sürer. Ama piyasaların “Mayıs’ta sat’tan” daha da geçerli bir kuralı var: yükselemeyen düşer.  Mayıs’tan başlayarak yerçekiminin kurbanı olacakmışız gib bir his var içimde.

Atilla Yesilada
Twitter: @AtillaYesilada1
Yazarın diğer makaleleri için ziyaret edin:  www.paraanaliz.com